Herkes İçin Eşit Yaşam

Herkes İçin Eşit Yaşam

Proje Detayları

PROJE ADI: HERKES İÇİN EŞİT YAŞAM

PROJE TARİHİ: Eylül 2020

Anka Üreten Kadın Derneğinin hazırladığı, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programının  desteklediği, Suriyeli Sığınmacı kadınlarını haklara erişim konusunda yaşadıkları sorunlar ve çözüm önerilerinin anlatıldığı ” Herkes için Eşit Yaşam “projesinin ilk toplantısını gerçekleştirdik.

2011’de Suriye’de iç savaşın başlamasıyla birlikte, Türkiye başka bir karmaşık sorunla karşı karşıya kalmıştır. Sekizinci yılında Suriye’deki kriz
yoğunlaşmakta ve Türkiye’ye yerleşen mülteci sayısı artmaya devam
etmektedir. Türkiye ise dünyanın en yüksek mülteci nüfusuna ev sahipliği
yapar konuma gelmiştir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü veri tabanı,
Türkiye’de geçici koruma rejimine kayıtlı toplam mülteci sayısının 16
Temmuz 2020 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 15 bin 512 kişi artarak
toplam 3 milyon 600 bin 710 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 686 bin 259’unu
(%46.8) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturuyor. 0-18 yaş arası çocukların ve
kadınların toplam sayısı ise 2 milyon 542 bin 481 kişi. (%70.6) Mersin’de ise
214 bin 358 kişi yaşamaktadır. Bu veriler, Suriyeli mültecilerin
çoğunluğunun kadın veya çocuk olduğuna işaret etmektedir.
Türkiye, Suriyeli mültecilere temel haklarını sunmak ve sağlık hizmetleri
de dâhil olmak üzere sosyal hizmet temelli ihtiyaçlarını karşılamak içinde
çaba göstermektedir. Geçici koruma statüsü, Suriyeli mültecileri temel
hizmetlere ve haklara erişmesini mümkün kılsa da birçok mülteci ailenin dil
engelleri, karmaşık kayıt süreçleri ve kendilerini güvende hissetmedikleri
için sokağa çıkmaktan çekinmeleri nedeniyle hizmetlere erişimde hala
zorluklarla karşılaştığı gözlenmektedir. Bunlara ek olarak, yaşanan zorunlu
göç krizi, Cinsel ve Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet türleri de dâhil olmak
üzere mülteci kadınlar için çeşitli güvenlik açıkları ve güvensizlik biçimleri
yaratmıştır. CTCDŞ Türkiye’de kronik bir sorundur ve şimdi mülteci
kadınların ve kız çocuklarının dâhil mekanizmalarının fazla işlediğine dair
bilgi eksikliği ve dil engeli, mülteci kadınları cinsel saldırı ve sömürüye karşı
son derece savunmasız kılmaktadır ve bu tip vakalarda destek almalarını
zorlaştırmaktadır.


Ek Bilgi »

Kadınlar da bütün sığınmacılar gibi baskı, zulüm ve korku içinde olmaları nedeniyle göç etmek zorunda kalmaktadır. Ancak erkeklerden farklı olarak kadınlar, 1951 Sözleşmesi’nde özel olarak yer verilmeyen toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık; sosyal ve kültürel ön yargılardan kaynaklanan baskı ve zulüm; geleneklerle ilişkili bedensel ve ruhsal sağlıklarını bozan zarar verici uygulamalar; cinsel istismar; cinsel şiddet ve aile içi şiddet gibi esas olarak 'kadın olmalarından' kaynaklı zulüm ve baskılardan kaçmak için de ülkelerini terk etmek ve başka bir ülkeye sığınmak zorunda kalabilirler. Ki ülkemize göç edenlerin pek çoğu bu nedenlerle ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Göç sürecinden özellikle kadınlar ve çocuklar olumsuz yönde etkilenir. Cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa, göç sürecinde iki kat daha fazla maruz kalırlar. Cinsel istismar, şiddet, vasıfsız işçi olarak çalıştırılma ve bununla birlikte gelen aşağılanma gibi insanlık dışı muamelelerle mücadele etmek zorunda kalırlar. Tam da bu nedenle, kadınlar bu alanda özel ilgiyi hak etmektedir. Özellikle pandemi döneminde Suriyeli kadınların temel haklara erişim konusunda çok fazla sıkıntı yaşadıkları, Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete daha çok maruz kaldıkları gözlenmiştir. Bu proje Suriyeli sığınmacı kadınların temel haklara erişimin kolaylaştırmak, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet in azaltılması konusunda yol göstermek amacıyla hazırlanmıştır Derneğimiz daha önce Suriyeli sığınmacıların yaşadığı ayrımcılık ve karşılaştıkları ön yargıların yıkılmasına yönelik AB desteğiyle başarılı bir proje yürütmüştür